sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2012 Perşembe

Popüler filmler Osmanlı minyatürü olsaydı nasıl olurdu?


Osmanlı'da resim sanatı daha çok minyatür üzerine kuruludur. Minyatürlere resim demezler zaten, çünkü Batı kökenli klasik resim sanatından biraz daha farklıdır. Aslında minyatür sanatı günümüzde aşina olduğumuz çizgiromanların (ve onların uzantısı olan çizgi filmlerin) tarzına çok benzer, ama yine de Osmanlı'ya özgü bir havası vardır. Minyatür sanatçısı Murat Palta günümüzün popüler kültürünün bir parçası olan bazı filmlerin sembolik sahnelerini minyatür sanatıyla yeniden resmetmiş. Güzel ve değişik olmuş, ben sevdim. Üstteki minyatürde Yaralı Yüz (Scarface) filminin son bölümünde Tony Montana'nın makineli tüfekle düşmanlarına meydan okuduğu sahne gösteriliyor mesela. Murat Palta'yı bu yaratıcı çalışmasından dolayı tebrik ediyorum, gerçekten iyi iş çıkarmış. Bu tip çalışmalar hem artık fazla rağbet görmeyen bazı sanat dallarını yeniden gündeme getiriyor, hem de bize özgü bazı şeylerin tüm dünya tarafından tanınmasını sağlıyor. Diğer minyatürleri aşağıda görebilirsiniz.

10 Ocak 2012 Salı

Bob Ross'u utandıran sokak sanatçısı

Rahmetli Bob Ross'un akıl almaz bir hızla resim yaptığı televizyon programını hatırlarsınız belki. Adam bizim saatlerce uğraşıp çizemeyeceğimiz şeyleri birkaç fırça darbesiyle, basitçe çiziveriyordu. Şili'nin Santiago kentinin sokaklarında çalışan Fabian Gaete Maureira isimli sokak sanatçısı Bob Ross'u bile şaşırtacak (ölüler ne kadar şaşırırsa artık) derecede hızlı ve güzel resim yapabiliyor. Gerçi Fabian Gaete Maureira'nın tarzı Bob Ross'a göre biraz daha farklı. O tuval üzerinde çalışmıyor, bunun yerine cam plakaları tercih ediyor. Ayrıca fırça da kullanmıyor, resimleri parmaklarıyla yapıyor. Aşağıdaki videoda sanatçının birkaç dakika içerisinde bir resmi nasıl yapıp bitirdiğini görebilirsiniz. Videoyu izleyemiyorsanız şuraya tıklayarak kendi sayfasına gidebilirsiniz. Bu videoyu bana gönderen Sirke'ye teşekkür ederim.

16 Ağustos 2011 Salı

Kahvenin sanata etkileri

Üstteki resimde farklı olan tek şey Mona Lisa'nın elindeki kahve fincanı değil. Renklere dikkat edin, çünkü bu resim tamamen kahverengi tonlarından oluşuyor. Bunun nedeni ise çok doğal, bu resim kahveyle yapılmış. Karen Eland isimli ressam espresso kullanarak hazırladığı boyalarla klasik tabloları yeniden yapıyor. Farklı tonları verebilmek için aynı noktayı kat kat boyuyor, böylece daha koyu kahverengi tonlarına ulaşabiliyor. Bence gayet yaratıcı bir fikir, hem kokusu da yağlı boya tablolara göre daha güzel olur. Uyanık tutup tutmayacağını bilemiyorum tabi. Bunun gereksiz olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, ama Karen Eland bu resimleri 15,000$'a varan fiyatlarla satıyor, yani bu şekilde gayet güzel para kazanıyor. Normal resimler yapsaydı bu kadar kazanamazdı herhalde. Bu haberi bana yollayan Oyunkolik'e teşekkür ederim.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Anatomiyle sanat biraraya gelirse...

Kanadalı sanatçı Maskull Lasserre, etrafımızda sıklıkla gördüğümüz nesneler üzerinde yaptığı işlemelerle, ortaya enfes anatomik biçimler ve heykelcikler çıkarıyor. İnternette gezinirken ne zaman böyle şeyler görsem, içime bir kurt düşüyor; "keşke ben de böyle şeyler yapabilsem" diyorum. :) Laserre'nin işçiliği o kadar güzel ki, eserlerini görür görmez (özellikle yılan iskeleti balta) aklıma Michelangelo'nun Davud heykeli ile ilgili sözleri geldi: Ben bir şey yapmadım, heykel zaten taşın içindeydi; ben sadece fazlalıklarını attım”.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Model arabalara özel bir minyatür şehir: Metropolis II

Sanatın ne olduğunu tanımlamak zor, modern sanatın ne olduğunu tanımlamak ise imkansız. Modern sanat icra ettiğini iddia eden Chris Burden daha önce Metropolis isminde harika bir "kinetik heykel" yapmıştı, ben de burada onu tanıtmıştım. Chris Burden'ın içindeki yaratma isteği kabarmış olacak ki, bir sürü vakit ve para harcayarak Metropolis'in ikincisini yapmış. Metropolis'in 10 katı büyüklüğünde olan Metropolis II Los Angeles şehrinin benzeri olacak şekilde tasarlanmış. Tabi yine her taraftan yollar geçiyor, ama artık minyatür şehrin içinde gökdelenler, binalar ve bir tren hattı var. Minyatür şehrin yollarında gezen 1,100 Hot Wheels arabasının herbirinin altında küçük bir mıknatıs var. Bu mıknatıs sayesinde motora bağlı hareket eden kayışlar arabaları şehrin en tepesine çıkarıyor. Daha sonra arabalar tepeden aşağıya yerçekiminin yardımıyla iniyorlar. Anlatınca basit gibi geliyor insana, ama sistem gerçekten komplike. Eğer ilginç bir video izlemek için ayırdığınız üç dakikanız varsa Metropolis II tanıtım videosuna bir göz atın. Model arabalar ilgi alanınıza girmese bile bu kadar komplike bir sistemin görülmeye değer olduğunu düşünüyorum. Videoyu aşağıda veya şurada izleyebilirsiniz. Bu ilginç videoyu bana gönderen Oyunkolik'e teşekkür ederim.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Pinhole fotoğrafçıları için kendisi de sanat eseri olan fotoğraf makinesi

Aslında başlıkta pinhole yerine iğne deliği yazacaktım, ama Türkçe yazınca anlamayanlar olabilir diye orjinal terimi yazdım. Sonuçta bu bir sanat terimi. Neyse, biz konumuza dönelim. Üstte gördüğünüz antika görünümlü şey Kurt Mottweiller tasarım stüdyosunun eseri olan P90. İsmi ilk başta sanki bir Nikon modeli gibi geliyor kulağa, ama bu P90 kompakt Nikon modelinden farklı. Bir kere, üzerinde hiç plastik yok. Tamamen kiraz ağacı ve metal kullanılarak üretilmiş. Lensi yok, sadece küçücük bir deliği var. Film olarak alıştığımız 35mm filmlerden daha büyük olan medium format film kullanıyor. Ön tarafın bombeli oluşu fotoğrafın her noktasının eşit ışık almasını sağlıyor. Çektiği fotoğraflar da hiç fena değil. Fiyatı biraz yüksek (1000$'dan fazla olacağı belirtilmiş), ama zaten onu alacak kişiler fiyatına pek bakmayacaklardır. Çektiği fotoğraflardan birini aşağıya ekliyorum. Lenssiz bir fotoğraf makinesiyle çekildiğini düşünürseniz ne kadar başarılı olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Gerçeği söylemek gerekirse, benim üzerinde otomatik odaklamalı lens ve flaş bulunan telefonumdan çok daha kaliteli çekmiş. Tasarımcıyı tebrik etmek lazım.

24 Nisan 2011 Pazar

Salvador Dali'vari, yarı duvar yarı masa saati

Salvador Dali'nin meşhur eriyen saatler tablosunu hatırlarsınız belki. İşte bu duvar saati de (aslında masa saati veya raf saati de diyebiliriz, sorun olmaz) tıpkı o tablodaki saatler gibi eriyor. Daha doğrusu, erimiş gibi görünüyor. Rafınıza böyle bir saat koyarak odanızda sürrealist bir görünüm yaratabilirsiniz. Zaten bu saatin bundan başka bir özelliği de yok. Olsun, yine de güzel düşünülmüş. Tasarımcısını tebrik etmek lazım.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Kravat bağlamayı beceremeyenler bu robota bakıp utanabilir

Bazı şanslı insanlar ve kadınlar işe kravatla gitmek zorunda değildirler. Diğerleri ise mesai saatleri boyunca boyunlarında bir kravat taşımak zorundadırlar. Kravatı bağlamak ise tamamen ayrı bir meseledir. Benim gibi kravat bağlama özürlüler genelde bir uzmana (anne, baba, eş, arkadaş) bağlattıkları kravatlarını uzun süre çözmeden kullanırlar. Mesela benim sadece bayramdan bayrama taktığım için senelerdir çözmediğim kravatlarım var. Neyse, bu kravat bağlama sıkıntısının farkına varan Seth Goldstein isimli sanatçı bu işi hızla yapan bir robot tasarlamış. Robotu yapana sanatçı diyorum, çünkü kendisi bunun bir "hareketli heykel" olduğunu iddia ediyor. İsmi önemli değil, biz yaptığı işe bakalım. Bu ilginç robot üzerine yerleştirilen bir kravatı tamamen düzgün şekilde bağlıyor. Hatta bağlamakla da kalmıyor, sonra da çözüyor. Bu işlem bağlama, çözme, tekrar bağlama şeklinde sonsuza kadar sürüyor. Tabi çözme işlemi opsiyonel, istenirse sadece bağlar, sonra da sahibine teslim eder. İlginç bir makine olmuş, evde kullanılmak için fazla büyük olsa da çalışması göze hoş geliyor. Ayrıca, benim (ve çoğu kişinin) beceremediği bir işi bir robotun beceriyor olması insanı utandırıyor. Kravat bağlayan robotun videosu aşağıda, videoyu göremeyenler de şuraya tıklayabilir.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Günler saniyeler gibi geçerse - Bir yılı iki saniyede yaşatan video

Norveçli sanatçı Eirik Solheim 2010 yılı boyunca her gün aynı manzaranın fotoğrafını birkaç kere çekmiş ve elde ettiği kareleri bir videoda birleştirmiş. Sonuçta ortaya bir yıl boyunca iklimin değişimini gösteren iki dakikalık hoş bir video çıkmış. Ben beğendim, basit ama yaratıcı bir çalışma olmuş. Eirik Solheim'ın videosunu aşağıda göremiyorsanız şuraya tıklayabilirsiniz.

28 Aralık 2010 Salı

Fizy yasaklandı

Site yasaklama konusunda sınır tanımayan ülkemiz Türkiye bu sefer de gurur duyulması gereken bir siteyi yasakladı. Evet, Fizy.com sitesine erişim MÜ-YAP tarafından açılan dava sonucunda artık engelleniyor. Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim: Fizy.com Türkiye'den çıkan bir projedir ve tüm dünyaya yayılmıştır. Uluslararası öneme sahip Mashable ödüllerinde müzik siteleri arasında ilk üçe girmiştir. Özelliği, şarkıları kendisi barındırmayarak bir arama motoru gibi işlev görmesidir. Üstelik, dinlenen şarkının indirilmesine de izin vermemektedir. Bu yüzden de tamamen yasaldır. Radyolar ve müzik kanalları ne kadar yasalsa, Fizy.com da o kadar yasaldır. Bunun haricinde, kendisinin barındırmadığı sanat eserleri kendi üzerinden dinlendiği için Fizy.com MÜ-YAP denen kuruma telif ücreti de ödüyordu. MÜ-YAP isimli ne iş yaptığı çok ta belirli olmayan kurum kendi beceriksizliğinin üzerini kapatmak isteği ve Fizy'nin başarısına karşı hissettiği çekememezlik nedeniyle Fizy yetkililerinin tüm şartları kabul etmelerine rağmen Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulundu ve sitenin erişime engellenmesi konusunda karar aldırttı. Konuyu en yetkili kişiden öğrenmek için şuraya tıklayarak Fizy.com kurucusu Ercan Yaris'in bloguna konu ile ilgili yazdığı kısa yazıyı okuyabilirler.

Sayın okurlar, herkesin bu konuda kendi düşüncesi olabilir. Kimisi MÜ-YAP'ı haklı bulabilir, kimisi de bana katılarak Fizy'nin yasal olduğunu düşünebilir. Bu tartışmayı bir yana bırakıp Fizy.com'un yasaklanmasının kime ne getireceğini (ve ne götüreceğini) düşünmek gerekli. İnsanlar eğer internet üzerinden müzik dinlemek istiyorlarsa dinlerler. Buna engel olunamaz, çünkü bunun için sayısız kaynak vardır. En başta Last.FM ve Pandora olmak üzere internet radyosu tipindeki siteler bu iş için en uygun mekanlar. Bunlar haricinde video paylaşım siteleri de (başta Youtube) internet üzerinden müzik dinlemeye olanak tanıyor. Dikkat ettiyseniz, bahsettiğim sitelerin hepsi yurtdışı kaynaklı. Yani, onları kullandığımızda onlara para kazandırıyoruz. Fizy'yi, veya başka bir yerli siteyi kullandığımızda kendi vatandaşlarımıza para kazandırıyoruz. Sadece bu bile Fizy.com'un yasaklanmaması için yeterli bir sebeptir. Eğer devletimiz internet üzerinden gelir elde edenlerden vergi isteyecek, vermeyenleri de yasaklayacaksa ilk önce vergisini kendiliğinden veren siteleri desteklemelidir. Kendi devletimiz bile böyle projeleri desteklemiyorsa bu topraklarda nasıl başarılı olacağız? Ben tüm internet yasaklarına karşıyım, ama özellikle de Fizy.com yasağına karşıyım. Herkesin düşüncesi kendisi içindir, ama farklı fikirleri duymaya da hazırım.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Gerçek ile sanalı buluşturan etajer: Tableau

Evet, yanlış okumadınız. Başlıkta etajer yazdım. John Kestner isimli sanatçının eseri olan bu ilginç cihaz dışarıdan bakınca sıradan bir mobilya gibi görünüyor. Onu sıradanlıktan çıkaran ise sosyal ağ bağlantılı bir etajer oluşu. Tableau'nün çekmecesine yerleştirilen herhangi bir resim veya yazı otomatik olarak taranıp kullanıcının Twitter hesabına aktarılıyor. Benzer şekilde, Twitter hesabına gelen mesaj ve fotoğraflar da kağıda basılarak kullanıcının okuması için çekmecede bekletiliyor. Kağıt israfı olmasın diye normal baskı yöntemleri yerine Zink isimli mürekkepsiz kağıt teknolojisi kullanılmış. Çekmecenin kulbu LED ile ışıklandırılmış, gelen mesaj durumuna göre farklı renklerde yanıyor. Tableau benzer yöntemle kişinin e-posta adresini de takip edebiliyor. Bu ilginç cihazın bir güzel özelliği de üretiminde hurdaya çıkmış elektronik ürünlerin parçalarının kullanılmış olması. Böylece Tableau çevreye olabildiğince az zarar vermiş oluyor. Hala geliştirme sürecinde olan Tableau önümüzdeki yıl seri üretime hazır olacak. Oldukça açıklayıcı olan tanıtım videosu aşağıda, izleyemeyenler şuraya tıklayabilir.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Model araba sevenlerin rüyası

Aslında model araba demek tam olarak doğru olmaz. Ecnebilerin diecast dediği, metal kasalı oyuncak arabalardan bahsediyorum. Bunların farklı ölçeklerde üretilenleri var. Bizim Matchbox dediğimiz tipte (Amerikalılar bunları Hot Wheels markasıyla tanıyor) küçük modellerin 1500 tanesini birden hareket ettirmek isteyen sanatçı Chris Burden bu ilginç şeyi tasarlamış. Kimilerine göre dev bir oyuncak, kimilerine göre de sanat eseri olan bu karmaşık pistin adı Metropolis 2. Hiçbir işe yaramıyor, ama izlemesi gerçekten keyifli. Videoda sorun varsa şuraya tıklayarak Metropolis 2'yi izleyebilirsiniz.

2 Kasım 2010 Salı

Dead Drops: İnternetsiz dosya paylaşımı

Adam Bartholl isimli (hafif çılgın) sanatçı dosya paylaşımının sadece internet üzerinden yapılmasına tepki olarak Dead Drops ("ölü bırakım noktaları" şeklinde çevirebiliriz belki) isimli bir bir proje başlatmış. Bu garip isimli proje USB flash belleklerin duvarlara, elektrik direklerine ve diğer halka açık yüzeylere resimdeki gibi gömülmesinden oluşuyor. An itibariyle New York'ta 5 adet Dead Drop dosya paylaşım noktası varmış. Duvarlara gömülü olan bu USB soketlerini bilgisayarlarına bağlayanlar istedikleri dosyaları duvarın içindeki flash diske yükleyecek veya diskteki dosyaları bilgisayarına aktarabilecek. Böylece internet kullanmadan dosya paylaşımı gerçekleşmiş olacak. Disklerin içerisinde projeyi anlatan bir readme.txt dosyası da bulunuyormuş. Güzel düşünülmüş, ama virüslerin yayılması için ideal bir platform olmuş bu. Eğer popüler olursa virüslü bir dosya çok hızla paylaşımcılar arasında yayılabilir. Üstelik bu USB soketlerinin hava şartlarına nasıl dayanacağı da belli değil. Eğer özel bir önlem alınmamışsa yağmurlu veya karlı havada bozulacakları kesin. Garip, güzel, bir o kadar da tehlikeli bir proje olmuş.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Bunları herkes dinlemeli

Evet, çok iddialı bir söz, ama bu şarkılar bunu hakediyor. Doğa İçin Çal isimli proje dahilinde kaydedilen iki video klip tam anlamıyla ruhumu okşadı. Türkiye'nin dört yanından projeye katılan müzisyenler yeteneklerini doğa için sergilemişler. İki muhteşem şarkıyı her türden müzisyen (ilk videoda 45 sanatçı çalmış, ikinci videoda ise 91 sanatçı hünerini gösteriyor) kendi tarzlarına göre yorumluyor. Bazıları profesyonel, çoğu amatör olan bu yetenekler çok iyi bir iş çıkarmışlar. Buradan kendilerine teşekkür ediyor ve bu videoları olabildiğince çok kişiye izletmenizi rica ediyorum. Videolar aşağıda, projenin ana sayfası için de şuraya tıklayabilirsiniz.

Doga icin cal ! / Divane Asik Gibi - Official Video from Doga icin cal on Vimeo.



Doga icin Cal 2 / Uzun ince bir yoldayim - official video from Doga icin cal on Vimeo.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Sanatsal film çekmek için gerekenler

Evet sayın okurlar, bu yazımda sizi sanatsal filmlerin dünyasına sokacağım. Şaşırmayın, korkmayın, bu iş o kadar da zor değil. Burada yazacaklarımı yaparsanız siz de sanatsal filmler çekebilirsiniz. İlk önce filminizi kim için, hangi izleyiciler için çekeceğinize karar vermelisiniz. Sadece iç piyasa için film çekecekseniz, yabancı festivallere filan katılmayacaksanız iş biraz daha kolaylaşıyor. İlk şart sessizlik. Filmde bol bol sessizlik olmalı, hatta sabit kamera açılarıyla birleşince leziz olur. Oyuncular öylece durup birbirlerine bakmalı. Fon müziği olursa işi bozar. Sonraki şart, filmin karışık olması. Öyle dümdüz, kronolojik sırayla ilerleyen, herkesin anlayabileceği filmler çekerseniz sanat olmaz. Film çok komplike olmalı, pek çok insan izleyince anlamamalı. Yine de anlar gibi yapmalılar ki yanındakilere hava atabilsinler. Hiç unutmam, bir fransız filminin sadece tek paragraflık özetini okumuştum da beynim yorulmuştu. Demekki tamamını izlesem Bakırköy'de bir süre yatmam gerekecek. Sanatsal film için gereken bir diğer şart ta filmin karamsar olması ve kesinlikle kötü sonla bitmesi. Filmin sonunda ya esas oğlan ya da sevdiği kız ölmeli. Ölemiyorlarsa kavuşamamalılar. Öyle mutlu sonla biter, aşıklar kavuşur, herkes istediğini alırsa nerede kaldı sanat? Bunlar iç piyasa için, yani yerli izleyiciler için çekilecek olan sanatsal filmin şartları. Bu şartlara uyun, yerli festivallerde ödülden ödüle koşun.
Şimdi gelelim dışarıya açılacak olan sanatsal filmlerin şartlarına. Tüm yukarıda yazdıklarıma ek olarak işin içine homoseksüelliği katmanız lazım. Topsuz sanat olmaz. Spor olur, sanat olmaz. Gay, lezbiyen, travesti, ne bulursanız artık. Bir de bu homoseksüeller birazcık dışlanacaklar. Öyle mutlu mesut olurlarsa olmaz. Zaten filmde herkes mutsuz olmalı, sadece onlar değil. Bunlara ek olarak, etnik azınlıklar bulunmalı bu filmde ve mutlaka ezilmeliler. Artık Ermeni mi olur, Kürt mü olur, Rum mu olur ona siz karar verin. İsterseniz ortaya karışık yapın. Ezilsinler ama. Film onların çektiklerine dokundursun. Bildiğiniz üzere özellikle batılı ülkelerin vatandaşları çok severler bizim azınlıkları. Nerde azınlık varsa onların yanında saf tutarlar. Az önce söylediğim gibi homoseksüelleri de çok severler. O yüzden filminize bunları koyarsanız onların çok hoşuna gider. Hele bir de homoseksüel olanlar etnik azınlıktansa simokininizi diktirin, konuşmanızı hazırlatın, festivallerde ödülden ödüle koşacaksınız. Lezbiyen Kürt kızı olur, Transeksüel Ermeni genci olur, bunları hayalgücünüze bırakıyorum.
Bu kadar sayın okurlar. Tüm bunlar nereden mi geldi aklıma? Güneşi Gördüm filminin yurtdışı için hazırlanmış afişini gördüm, oradan geldi. Getirdiler yani... Çok zor değil yazının başında dediğim gibi. Efekte gerek yok, pahalı mekanlara gerek yok. Öyle pahalı oyunculara bile gerek yok. Kendiniz çekin kendiniz oynayın. Ama homoseksüeli siz oynamayın, üzerinize yapışır sonra.