istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2012 Cuma

İstanbul'da geçen Mini Roadster reklamları

Mini spor modellerinin reklamlarını dünaynın egzotik şehirlerinde çekiyor. "Another Day, Another Adventure" isimli bu reklam serisinin Mini Coupe'yle ilgili olanı Hong Kong, Rio ve İzlanda'da çekilmişti. Mini Roadster'ın reklamları için de İstanbul tercih edilmiş. Yönetmen Peter Berg tarafından çekilen iki kısa reklamın ilkinde bir arabanın içinde yarım köprünün üzerinden Haliç'e uçmak üzere olan iki "Mini tarzı" elemanın başına gelenler gösteriliyor. Arada Türk insanının dürüst karakterinden de çaktırmadan bahsedilmiş. Artık öyle cüzdanı geri verecek adam bulmak biraz zor, ama olsun. Diğer reklamda da aynı elemanlar Mini Roadster'la İstanbul'un eski ve dar sokaklarında dolaşıyorlar. Reklamlar çok şey anlatmasa da güzel olmuş, özellikle ilk reklamı beğendim. Keşke daha "bizden" bir müzik kullanılsaymış, arkada çalan müzik çok arabesk geldi bana. Aşağıdaki videoları göremiyorsanız ilk reklamı burada, ikinci reklamı da şurada izleyebilirsiniz.



17 Haziran 2011 Cuma

Haksızlığın daniskası: Avrupalı'lar bizi hala Avrupalı olarak görmüyor.

Ekonomimiz, eğitim sistemimiz, sanayimiz veya insan haklarına verdiğimiz önem bazı Avrupa ülkelerinin gerisinde olabilir. Bunları kabul edebilirim, ama trafik konusunda memleketime söz söyletmem. Hele İstanbul ile kimse yarışamaz bu konuda. İstanbul'un trafik sıkışıklığı Avrupa'nın hiçbir şehrinde yoktur. Tabi bu gerçeği herkes bilmiyor, bilenler de görmezden geliyor. Motorsikletlerle ilgili bir site olan Motorbiker.org navigasyon cihazları üreten TomTom firmasından edindiği bir listeyi yayınlamış. Bu liste Avrupa'nın en sıkışık trafikli şehirlerini gösteriyor. Tahmin ettiğiniz üzere, listede İstanbul veya başka bir şehrimiz yok. Listeyi yapanlar hareketli saatlerde bir yakadan diğerine geçmeyi bir denesinler, ondan sonra listelerini bir daha gözden geçirsinler. İstanbul'suz sıkışık trafik listesi mi olur? Kesinlikle olmaz, olamaz. Avrupa Türkiye'yi de Avrupalı olarak görmeye başlamalı. Böyle dış kapının mandalı gibi takılmak hiç güzel değil. Avrupa'nın en yoğun trafikli şehirleri listesini şurada görebilirsiniz.

15 Mart 2010 Pazartesi

İstanbul'un ulaşım problemi üzerine yazılmış sayısız yazıdan sadece biri...

Şaşırmayın, yandaki resim İstanbul'un trafiğinde çekilmiş bir resim değil. Araçların markasına bakacak olursak, yüksek ihtimalle Amerika'nın bir otobanında çekilmiş, ama temayla uyumlu olduğu için koydum. Bir okurum Londra seyahatim hakkında yeterince detay vermediğimden yakınmış. Haklı aslında, ama bazı arkadaşlar da "Almancı gibi anlatıp durma!" diyince ben Londra yazılarını bırakma kararı almıştım. Bu yazıda orada trafik sorununun nasıl çözüldüğünü, burada nasıl çözülemediğini anlatmak, bu konudaki kendi gözlem ve yorumlarımı yazmak istiyorum.

Trafik sorununu herkes farklı sebeplere bağlar, elbet bu sebeplerin hepsinin etkisi vardır trafik karmaşası üzerinde. Bana göre en önemli etken insan zihniyeti, çünkü diğer etkenlerin tamamını etkileme özelliğine sahip. Bizim insanımız nedense biryere giderken arabayla gitmeyi seviyor, park sorununu veya trafik sıkıntısını hiç hesaba katmıyor. Arabası var ya, onu bir statü sembolü olarak görüyor, hava atmak için toplu taşıma yerine her zaman arabayı tercih ediyor. Yurtdışında ise durum çok farklı. Halk bu basit takıntılardan büyük oranda kurtulmuş. Şöyle örnek vereyim: Londra'nın en işlek caddesi olan, dev mağazaların ve popüler mekanların bulunduğu Oxford caddesi sadece iki şeride sahip. Yani, bir gidiş bir geliş. O şeritleri de otobüsler ve taksiler kullanıyor, hususi araçları görmeniz neredeyse imkansız. İnsanlar sadece özel durumlarda oraya arabayla geliyor. Bir başka örnek vereyim; kaldığım otelin önünde duran Porsche Carrera 4s (maksat hava atmaksa, en havalı arabalardan biridir) 10 gün boyunca yerinden kıpırdamadı. Sadece o değil, sokaktaki pek çok lüks araba seyrek hareket ettiler yerlerinden. Herhalde bu pahalı bebeklerin sahipleri yakıt masrafından korktukları için arabaları yatırmıyorlar. Toplu taşıma çok daha hızlı ve pratik geliyor onlara, artık arabayla hava atma zihniyetini üzerlerinden atmışlar. Biniyor otobüse veya metroya, gideceği yere ne kadar zamanda gideceğini biliyor adam.

Tabi suçu sadece insanlara yüklemek te adil değil. Bu insanlar neden toplu taşımayı tercih etmiyorlar? Çünkü toplu taşıma pek iyi durumda değil de ondan! Dünyanın önde gelen metrolarının yeraltı tren sistemleri 100. yaşlarını kutlarken biz kendi metromuzu açtık. Karaköydeki tünel sistemini metrodan saymıyorum çünkü çok kısa bir mesafede işliyor. Bizim metromuz hat şeklinde işliyor, ecnebilerinki ağ şeklinde. Yani birbiriyle muhtelif yerlerde kesişen bir sürü hatları var. Şehrin hangi noktasına gitmek isterseniz isteyin, mutlaka gideceğiniz yere yakın bir metro istasyonu bulunuyor. Üstelik özel durumlar haricinde saatleri de pek şaşmıyor, yolculuğunuzun süresini önceden bilip planınızı ona göre yapabiliyorsunuz. Tamiratlar haftasonları yapılıyor ve önceden haber veriliyor, böylece iş hayatı aksamamış oluyor. Öngörülemeyen aksamalarda ise yolcular otobüse aktarılarak gitmeleri gereken yerlere aktarılıyor. Böyle bir toplu taşıma sistemi olduktan sonra kim ne yapsın arabayı? Bu sistem tabii ki mükemmel değil, onlarda da izdiham oluyor, sıkış tokuş gidiliyor. Hatta hırsızlık ve yankesicilik te buradaki kadar yaygın. Bunlara rağmen sıkış tokuş ta olsa gidilecek yere gidiliyor, "trafiğe takıldım Bostancı'dan Suadiye'ye bir saatte zor geldim" mazeretleri bitiyor. Güzel değil mi? Bence de güzel. Çok uzun oldu bu yazı, daha sonra devam ederim. Şimdilik herkese iyi günler.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kar bize yaramıyor

Aslında hiç te fena idare etmedik, başarılı sayabiliriz kendimizi. İstanbul senelerdir bu kadar soğuk olmamıştı, bu kadar kar da görmemiştik. Eskiden geceden kar yağardı, biraz da sabah yağar sonra kesilirdi. Herkes "kar topluyor" derdi ama nedense topladıktan sonra hiç geri yağmazdı. Ben de bu yüzden inanmazdım bu "kar toplama" hadisesine. Bu sefer öyle olmadı, gece de yağdı gündüz de. Sıcaklık hiç sıfırın üzerine çıkmadı, ana yollar bile yer yer buz tuttu. Buna rağmen ciddi bir sıkıntı yaşandığını görmedim, tabi şehirde hayatın durmasını saymazsak. Herkes gideceği yere mümkünse gitmemeyi tercih etti, yollar mümkün olduğunca az kullanıldı. Kazalar oldu tabi ama hangi gün olmuyor ki?

Yarın ne olur bilemiyorum ama şiddetli kış şartlarına maruz kaldığımız son 3 günü kazasız belasız atlattım. Ne kaza yaptım ne de yürürken düştüm. Düşmek çok sakat sayın okurlar, bildiğiniz gibi değil. Millet "yağsın tabi, mikroplar kırılır" diyor ama kırılan sadece mikroplar değil, kaseler de arada kırılıyor. İyi ki zamanında bol bol (rahmetli) Colin McRae Rally oynamışım. Az çok alışıyor insan aşırı kaygan zeminlerde araba kullanmaya. Siz siz olun, mümkünse kış lastiği edinin arabanız için. 225mm genişliğinde performans lastikleri hiçbir tutuş sağlamıyor kaygan zeminde. Yaz lastikleri yağmurda idare edebilir ama kar demek tamamen farklı bir zemin demek. Ucuzundan olsun, ister Çin ister Kore malı olsun, yeter ki kış lastiği olsun. Zincir de bir seçenek tabi ama hem takması zor hem de arabayı (ve lastiklerinizi) mahvediyor. Dört tekerlekten de çekiş sağlayan araçlar (4x4) büyük avantaja sahip tabi. Yine de kış lastiği hiçbir şeyin yerini tutmuyor. Bunları neden yazıyorum? Yokuştan bile sayılmayacak hafif eğimli bir sokağı geçemedim de ondan yazıyorum. İtmek bile fayda etmiyor, çünkü arabayı itecek olanlar da kayıyor.

Her ne kadar meteoroloji bu gecenin -7 derece gibi rekor derecelere sahne olacağını söylese de ben inanmıyorum. Yüksek bölgelerde olabilir ama denize yakın yerlerde kar bitmiştir. Yarın da etraf kar buz ve çamurlu olarak kalır, ertesi güne sadece çamur kalır. Hepimize geçmiş olsun, düşüp te kaseyi incitmiş olanlara acil şifalar diliyorum.