13 Ocak 2010 Çarşamba

Kıl oluyorum, hatta ifrit oluyorum...

Kıl olmayayım da ne yapayım? Duyunca gıcık oluyor insan. Bu blogda siyaset yazmama kararı almıştım ama bu olay kararımı bozmama sebep oldu. İsrail dışişleri bakan yamağının büyükelçimiz Oğuz Çelikkol'a yaptığı terbiyesizlik yenilir yutulur gibi değil. Yaptıkları yetmiyormuş gibi bunu bir de bekleyen gazetecilere gösterip "bakın ben böyle yaptım" demiş. Bu hareketler ve son yıllarda takındığı agresif tutum İsrail'in küçüklüğünü ve kompleksini göstermektedir. Ekonomisi, teknolojisi ve askeri gücü ne kadar ileride olursa olsun İsrail sonradan görme hacıağalar gibi karşısındaki herkesi kendinden küçük görmekte, önüne geleni sindirmeye çalışmaktadır. Bu böyle gitmez, gitmeyecek sayın okurlar. Gün gelecek bu hesaplar dönecek, o zaman da kimse onlara hoşgörü göstermeyecek. Hitler onlara soykırım uygularken tüm dünya onlara sahip çıkmıştı, bu sefer sahip çıkan da olmayacak. İşte o zaman aralarında kalmış birkaç masum vatandaşa acırım, çünkü kurunun yanında yaş ta yanar. Siyaseti burada bitiriyorum, bundan sonra da böyle konuları yazmak zorunda kalmamayı umuyorum.

Gıcık olduğum bir diğer konu da Hülya Avşar'ın Ruhi Su'yu tanımama davası. Bir televizyon programında seneler önce aramızdan ayrılmış olan büyük üstat Ruhi Su'ya selam göndermiş milli "attention whore" Hülya Avşar. Az önce kullandığım yabancı terimin çevirisini yapmak istemiyorum, ama bu terim "hiçbir vasfı olmayan, sahte güzelliği ve skandallarıyla gündemde kalan kadın" anlamına geliyor. Gıcık olduğum sadece Hülya Avşar değil, onunla birlikte medyayı işgal eden tüm vasıfsızlar. Seda Sayan da buna dahil, Gülben Ergen de. Sanatçı olmaktan çok uzak olan bu vasıfsızlar ağır makyaj ve estetik ameliyat sayesinde bir türlü gündemden düşmüyorlar. İncelerseniz siz de görebilirsiniz, hiçbirinin hiçbir konuda eğitimi yok, özel bir yeteneği de yok. Bu kişi necidir dendiğinde cevap uzun oluyor. Şarkıcı, oyuncu, TV programcısı gibi bir sürü mesleği sayıyoruz ama dikkat ettiğimizde aslında hiçbirisi olmadıklarını görüyoruz. Sanatsal yeteneği olmamak ayıp değil ama varmış gibi yapıp gündemi meşgul etmek yanlış. Türk müziğinin büyük ustalarından birini tanımayan birisinin "sanatçıyım" demesi ve insanların önüne bu kadar sık çıkması beni gıcık ediyor. Fatih arkadaşımın HTV (Hava Tüketim Vergisi) projesini sabırsızlıkla bekliyorum. Havamızı tüketip bize hiçbirşey vermeyen bu vasıfsızlar bir şekilde bunun karşılığını ödemeli. Son olarak şunu eklemek istiyorum: vasıfsız dedim ama vasıfsız işçi demedim. Vasıfsız işçi bir işe yarar, bir iş yapar; bu vasıfsızlar o işleri de yapamazlar (o kadar ameliyattan sonra yük kaldırırlarsa dikişleri atar).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder