Oyun sektörünün büyük prodüksiyon firmalarından THQ bir süredir can çekişiyordu, dün de son nefesini verdi. Dün yapılan açık arttırmada THQ'nun stüdyoları geliştirdikleri oyunların patentleriyle birlikte sektördeki diğer firmalarca bölüşüldü. Satılan stüdyolar, geliştirdikleri popüler oyunlar ve yeni sahiplerinin listesi şu şekilde:
Relic (Company of Heroes) - Sega
Montreal (1666, Underdog) - Ubisoft
Evolve - Take-Two Interractive
Volition (Saints Row) - Koch Media
Homefront - Crytek
Metro serisi - Koch Media
South Park - Ubisoft
Görüldüğü üzere hepsi birilerine satılmış, ama bu listede THQ'nun beni en fazla ilgilendiren oyunları olan Darksiders serisi yok. Darksiders asker temalı FPS'lerin ablukası altındaki PC oyun sektörünün son yıllardaki en keyifli oyunlarından biriydi. İkinci oyun da birincisi kadar iyiydi, gerçi biraz daha farklı olduğu için herkes tarafından sevilmemişti. Neyse, Darksiders serisini yapan Vigil Entertainment stüdyosu satılmadı. THQ yetkilileri bu stüdyoya talip çıkmadığını, ama ona da uygun bir alıcı bulmak için çalışacaklarını söylemişler. Diğer yandan, konsollardaki Bayonetta oyunlarını yapan Platinum Games firmasının başkanı Vigil Entertainment'a talip olabileceklerini belirten Japonca tweetler atmış. Umarım Darksiders yalan olmaz, böylece diğer iki atlının maceralarını da oynarız.
Bu arada, THQ aslında bir oyuncak üreticisiymiş, ismi de "Toy Head Quarters" (Oyuncak Merkezi - Oyuncak Komutanlığı) kelimelerinin kısaltmasıymış aslında. 90'ların başında çok meşhur olan Evde Tek Başına filmlerinin oyuncaklarını üretiyorlarmış. Daha sonra 1990'da Broderbund firmasını (ilk Prince of Persia'yı yapan firma) satın alarak oyun sektörüne giriş yapmışlar, sonra da oyuncakçılığı bırakıp komple oyun firması olmuşlar. Birkaç aydır kampanya üzerine kampanya yapan, oyunlarını toplu paketler halinde çok düşük ücretler karşılığında satan THQ'nun zor günler geçirdiğini biliyorduk, yani bu satışlar pek sürpriz olmadı. Neyse, toprağı bol olsun. Darksiders kurtulsun da, gerisi benim için çok önemli değil.
Fotoğrafçılık dünyasının en eski firmalarından Kodak iflasın eşiğinde. Wall Street Journal gazetesinin haberine göre Kodak yöneticileri şirketin iflas ettiğini kamuoyuna duyurmaya hazırlanıyorlar. Filmli makineler zamanında fotoğraf dünyasının devlerinden biri haline gelen, dijital makinelerde ise beklenen başarıyı bir türlü yakalayamayan Kodak son yıllarda iyice zayıflamıştı. Firma üst seviye makineler için algılayıcı ürettiği halde kendi ürün portföyüne düzgün üst seviye makineler ekleyememişti. Bir de Kodak'ın Easyshare takıntısı var tabi. Hani dijital makineler ilk çıktığında, herkeste hafıza kartı okuyucu yokken fotoğrafları bilgisayara (veya yazıcıya) kolayca aktarmak önemli bir özellikti, ama artık durum değişti. Herkesin bilgisayarında kart okuyucu var, fotoğrafları aktarmak da oldukça kolay. Buna rağmen Kodak Easyshare özelliğinin üzerinde durmaya devam etti, fotoğraf çekerken işe yarayacak özelliklere odaklanmadı. Arada güzel modelleri de oldu tabi, ama rakiplerinin ürün gamıyla karşılaştırıldığında Kodak çok zayıf kaldı. Hal böyle olunca dünya devleri bile fazla dayanamıyor. Elinde fotoğrafçılıkla ilgili (ve bazıları çok kıymetli olan) 1,100 adet patent bulunan Kodak eğer iflas ederse patentleri açık arttırmayla satılacak. Rakipleri de kapışacak tabi, çünkü bu patentlerden bazıları fotoğrafçılık dünyasına yön veren şeyler.
Kodak'la ilgili bir de küçük detay vereyim. Kodak'ın ismi bir rivayete göre bizimle hafiften alakalı. Kodak kurulurken kurucu George Eastman "K" ile başlayan, kısa olan, kolayca ve doğru okunan, fotoğrafçılıkla ilgili bir terimi çağrıştıran ve duyulduğunda kendi firmasını çağrıştıracak bir isim arıyormuş. İsmin "K" ile başlamasının sebebi George Eastman'ın bu harfi (özellikle büyük yazıldığında) çok sevmesi ve güçlü bulmasıymış. Sonunda "K" harfini bir fotoğrafçılık terimiyle birleştirmeye karar vermiş, ama İngilizce'deki hiçbir terimi uygun bulmamış. Diğer dillere bakmışve sonunda Türkçe'deki "odak" kelimesinin uygun olduğunu görmüş. Sonuçta "odak" fotoğrafçılıkta kullanılan bir terim, ayrıca "K" ile birleştiğinde kısa, her dilde doğru okunan ve hiçbir dilde başka bir anlama gelmeyen (dolayısıyla sadece o firmayı anımsatan) bir kelime oluşturuyor. Kodak markası da böyle doğmuş. Bu konuda başka teoriler de var tabi, ama bu teori de bana oldukça mantıklı geliyor.
İsveçli otomobil üreticisi Saab uzun süren çabaların sonunda mali zorlukların üstesinden gelemedi ve iflas etti. Her ne kadar 1937 yılında kurulan, otomobil haricinde uçak ve silah da üretmiş olan Saab General Motors grubuna bağlıydı. ABD'deki mortgage krizi yüzünden finansal durumu bozulan GM bazı markalarıyla birlikte Saab'ı da kapatmak istemişti. İsveç devletinden destek alan Saab kapanmak yerine satılma yolunu tercih etmiş ve bir talip aramaya başlamıştı. Maalesef Saab'a sadece Çinli firmalar talip oldu, General Motors da teknolojisinin rakibi olan Çin firmalarına gitmesini istemediği için bu teklifleri reddetti. Saab direndi, yeni modeller geliştirmeye çalıştı, ama olmadı. Nisan ayında üretim durduruldu. Çalışanlara maaşlar ödenemedi. Sonunda olan oldu, Saab yöneticisi Victor Muller şirketin iflas ettiğini açıkladı. Saab'ın arabalarıyla çok fazla ilgilenmesem de böyle köklü ve iyi bir üreticinin iflası beni üzdü. Keşke General Motors aynı arabayı 5 farklı markayla çıkarmaktan başka işe yaramayan Kuzey Amerika markalarını bitirseydi de Saab'a dokunmasaydı. Yazık oldu Saab'a. Aşağıda Saab'ın son geliştirdiği konsept aracın resmi var. Güzelmiş, değil mi?